top of page

Ulukaya Şelalesi




Ulukaya Köyü Ulukaya Şelalesi Drahna Kanyonu’nun yakınlarında, Ulukaya Köyü’nde bir kaya oyuğu içinden çıkan suyun oluşturduğu Şelale yaklaşık 25 metrelik yükseklikten düşer ve 1-1,5 metre derinliğinde bir “Dev Kazanına” dökülmektedir. Şelalenin döküldüğü alanda 30- 40 metre genişliğinde bir gölet oluşmuştur. Şelalenin döküldüğü havzada yer alan kanyonun uzunluğu yaklaşık 1 km, ayrıca Kanyonun yüksekliği 65- 70 metredir.  Kanyon bölgesinde canlı bir doğal hayat gözlenmekte ve özellikle su semenderi, su yılanları, alabalık, kayabalığı gibi canlı türlerine sıklıkla rastlanmaktadır. Şelalenin ve kanyonun ismini aldığı Ulukaya Köyü, şelalenin çok yakınında bulunur ve akan suyun bir bölümü Ulus ilçe merkezinin içme suyu ihtiyacını karşılamaktadır. Efsaneye göre şelale suyunu tadan kişi aşk acısını unutur.

Ulukaya şelalesi ulusal ve uluslararası camiada” Aşk Acısını Dindiren Şelale” olarak ün salmış ve bunun neticesinde turistlerin ilgi odağı haline gelmiştir. Öyleyse şelaleyi gizemli hale getiren olay nedir? Selamnos bir doksan beş boyunda iri kaslı, iri vücutlu, yeşil gözlü yakışıklı bir delikanlıdır. O küçük yaştan beri, koyunları ve keçileri dağlarda otlatarak yaşamını sürdürüyordu. Hera ise yaratılırken Tanrı’nın biraz özen göstermesinden olsa gerek; mavi gözlü, uzun ve sarı saçlı, süt beyaz ten özellikleriyle, yöredeki delikanlıların iç geçirdiği bir genç kızdır. Günlerinin çoğu ormanda geçerdi. Babası ile birlikte yaşayan Hera, ormana; reçine, papatya, nergis ve ıhlamur toplamaya giderdi. Bir gün Selamnos ve Hera, derelerin çağıldayarak aktığı, güneşin ağaçların arasına girmekte zorlandığı ve orman güllerinin kızıl bir renk oluşturduğu dağın bir kesitinde karşılaşırlar. Öyle bir karşılaşma ki, Hera ve Selamnos birbirlerinin gözleri içerisinde adeta sörf yapmaya başlarlar. Bir, iki, üç buluşma derken neticede bir aşk doğar. Bu aşk seli büyür gider. Ulukaya’dan Drahna’ya ve oradan da Paflagonya’ ya sığmaz olur. Sonuçta Hera’nın ailesi pek istemese de evliliğe karar verilir. İlerleyen süreçte muhteşem bir düğün yapılır. Anlatılanlara göre; düğün giysileri gerek Hera’ya ve gerekse Selamnos’a oldukça yakışır. Selamnos’un delikanlılığı iyice ortaya çıkarken, beyaz gelinlikler içindeki Hera bir melek görünümüne bürünür. İşte böyle bir düğünle dünya evine girerler. Evliliğin ilk yıllarında çift mutluluğu doyasıya yaşamaya başlar. Ne var ki, aniden bir rahatsızlık vuku bulur ve eşlerden Selamnos yatağa düşer. Sebebi anlaşılamamıştır bu hastalığın. Birçokları nazara bağlar. Kocakarı ilaçları yapıp getirenler olmuştur. Ama hepsi boş… Günler, haftalar ve seneler su gibi akıp gider. Koskoca delikanlı zaman içeresinde erir. O iri kaslı, iri vücutlu Selamnos gitmiş, yerine zayıf çelimsiz biri gelmiştir. Dahası çok çirkin bir hale de bürünmüştür. Hera nedeni anlaşılamayan bir tavır içeresine girer. O artık seven kadın değil, kocasından ve hayattan nefret eden biri haline gelir. Bu durumu duyan herkes, çıldırır. “Olamaz” dedirtir. Bundan böyle onun yeni adı “Nankör Hera” olur. Nankör Hera, kocasına manevi destek vereceğine, ondan kaçmaya başlar...

bottom of page